6 Şubat 2014 Perşembe

dostoyevksi-camus-kafka- varoluşçuluk ve tatar çölü hakkında

varoluşçu yazar Dino'nun, Camus ve Kafka esintileri taşıyan romanıdır tatar çölü. dünya edebiyatında iz bırakmış çoğu yazar özünde varoluşçudur bana göre. Dostoyevski de aynı şekilde. varoluşu farklı pencerelerden sorgulayan yazarlar bunlar. insan ruhu temelinde farklı kavramlar öne çıkar. Dostoyevski'de bu sorgulama, bireylerin iç dünyalarına, bilinçaltına dikiz atmasıyla olur. bunu da psikoanalitik yöntemlerle ustalıkla yapar ve öyle yükselir, roman karakterleri vicdanlarının sesini dinler, devamlı bir iyilik-kötülük savaşı vuku bulur.
Camus'da ise birey kendisiyle ilgili bir mücadeleye girmez. yabancının ana karakteri kendisini tanır, dünyayı yorumlar ve olduğu gibi davranır. o kendisidir, değişmeye, vicdan muhasebesi yapmaya gerek görmez, ama böyle yaptıkça da çevresine göre bir yabancı olarak kalır. yani Dostoyevski karakterlerin olaylara karşı değişken ruh hallerini sergilerken, Camus; statik bir karakteri dünyaya gönderir, bu sefer değişken olan birey değil toplumdur. toplum camus'nun yabancısına göre konumlanır. bu  da toplumun ahlak anlayışının çarpıklığı ve saçmalıklarını gözler önüne serer ve eleştiriye açık hale getirir.
Kafka ise varoluşu yabancılaşma teması üzerinden anlatır bana göre. devamlı surette derdini anlatmaya çalışan, anlaşılamayan karakterler vardır. gregor samsa ailesi tarafından anlaşılamamış dışlanmıştır. ve böcek olarak varolur, öyle de yok olur. josef k. ise dava'da sürekli bürokrasiye çarpar durur, bilmediği bir suçla yargılanır, debelendikçe küçülür.İşte tatar çölü bu noktada farklı bir varoluşçu roman. bir asker gözünden anlatılır hikaye, unutulmuş bir sınır kalesinde hiç gelmeyecek olan düşmanı bekler ömür boyu. godot'yu bekler gibi.  kaleyi bırakıp gidemez, alışkanlıklar ruhunu sarmıştır, gündelik işler, her gün aynı konuşmalar, emir-komuta zinciri, normal hayattan tamamen uzakta, güvende bir yaşam, zamanla bir bağımlılığa dönüşür., sadece beklemek,  gelmeyecek olanı beklemek, devamlı bir anlam arayışı gibidir roman boyunca. yaşam bu mudur, buna değer mi? gibi sorular sordurur okuyucuya. kolaycılığa, alışılmışa bağlanıp hayatı ıskalayan bütün okurlara yapar aslında eleştiriyi. ben kitabı askerde okumuştum, böyle komik de bir anısı vardır bende. askerde okunacak en son kitap bile değildir yani.