24 Temmuz 2012 Salı

sultanı öldürmek

Ahmet Ümit'in bu son romanını az önce bitirdiğimde, -ömrünü adadığı kadın tarafından terk edilmiş bir adamın- ne kadar tehlikeli olabileceğini düşündüm. tehlike değil belki de. karışık duyguların esiri olmak, bitmek tükenmek bilmeyen iç hesaplaşmalar, halüsinasyona varan kaotik ruh yapısı... ve ardından gelen hezeyanlar... böyle bir kitaptı. bir taraftan ağır vicdan duygusu, diğer taraftan kendisini haklı çıkarmaya çalışan yıkılmış adamın çaresiz sesleri... ikiye, üçe hatta daha fazla parçaya ayrılan terk edilmiş adamın ellerindekiler ise: dar ağacı, tabanca, içine düştüğü boktan durumdan çıkmasına yardım edecek olan halat vb... şeyler. ama tek bir insan eli bile yok bunların arasında. çoktan kabullendiği yalnızlığın hazin gerçeği. tek başına çıkmaya çalışıyor bataklığından, debelendikçe daha da batıyor. tek kurtarıcısı yine bir insan oluyor. içindeki insanı öldürmemiş olan başkomser nevzat'ın gayretleri...
roman, suç ve ceza 'nın kahramanı raskolnikov'un içine düştüğü durumu andıran bu gelgitlerin yanı sıra, tarih gerçekler midir, yoksa olmasını istediklerimiz midir? tarih, tarafsız yaklaşmanın gerektirdiği bir bilim dalı mı, yoksa yıkılmış bir imparatorluğun çocukları olarak geçmişimizdeki kahramanlık hikayelerini ne pahasına olursa olsun sahiplenmek mi? gibi soruları da barındırıyor.  Tahir hocanın da dediği gibi: ''Bu başarıya aç insanların ellerinden tarihlerini almaya kalkmayın.'' geriye bir şey kalmaz.